S harfi
S
Saba: Gün doğusunda esen hoş ve latif rüzgar.
Saba: Yazın kuzeydoğudan esen hafif rüzgar, tanyeli.
Sabbah: Sabah.
Sadağa: Sadaka.
Sadr: Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi, kalp, göğüs, ön.
Safi: Katışıksız, temiz, süzülmüş.
Sağ: Sağlam, canlı, diri.
Sağalmadı: İyileşmedi.
Sağalmak: İyileşmek.
Sağalmıştır: İyileşmiştir, iyileşti.
Sağınnan: Sağndan, sağ yanından.
Sağolmaz: Sağalmaz, iyileşmez.
Sahat Çukuru: Çukur Sa'd-Saat Çukuru. Doğusu Erivan, güneyi Iğdır olan çukur bölge. Adını XIV. yüzyılda yaşamış olan Türkistan beyi Sa'ad'dan alır.
Sail: Kibirli, saldıran.
Sakı[saki]: İçki sunan.
Saklıyarlar: Konuk ederler, ağırlarlar.
Sal: 1.Dağ eteği, dağ eteklerindeki geniş düzlükler. 2. Genelde mezar örtüsü olarak kullanılan yassı taş, yassı kum taşı. 3. Sedye.
Salaca: Hastanın taşındığı sedye, ölünün taşındığı sedye ya da tabut.
Salak: Salalım, atalım.
Salatın: Selatin, sultanlar.
Salıpsan: Düşürdün ki, düşürmüşsün ki.
Sallana sallana: Salına salına.
Salmak: 1. Dizmek, koymak. 2.Atmak. 3. Ağlatmak. 4.Göndermek, ulaştırmak, vermek. 5.Düşürmek.
Sanarsın: Sanırsın.
Sanasan: Sanasın, sanırsın.
Sapa: 1.Gidilen yol üzerinde olmayan, sapılarak varılan. 2.Sarplık.
Saralar: Sararlar.
Saralı: Sarılı.
Saralıban: Sarararak.
Saralmak: Sararmak.
Sarayınnan: Sarayından.
Sarışak: Sarılalım, sarışalım.
Satılım: Satılayım.
Savgat: Armağan.
Say I: Çalışma, emek.
Say II: Sayı.
Say III: Kumda bir takım çizgiler çizerek fal bakma, remil.
Say IV: Seçme, seçkin.
Say sayılır: Sayılır, hesap edilir.
Say saymak: 1.Saymak, hesaplamak. 2.Kumda bir takım çizgiler çizerek fal bakmak, remil atmak.
Sayrı: Hasta, esenlik durumu bozulmuş.
Sayrı: Hasta.
Se: Üç sayısı.
Seba: Bkz.Saba.
Sebak: Ders.
Seb'ül mesan: Yedi kat gökyüzü. Yedi ayetten oluşan Fatiha suresi.
Sedir: Üstü halı, kilimle örtülü, minderli, yastıklı kerevet, divan.
Sefa: Gönül şenliği, rahatlık.
Seferbeylik: Bir ülkeyi savaşa hazırlayacak önlemlerin tümü, seferberlik.
Sefil Emrah: Ercişli Emrah.
Sehab: Bulut.
Seherinen: Seherle, tan ağartısında.
Sehv: Hata, yanılma.
Sekiz Cennet: En yüksek gök katında bulunduğuna inanılan cennetin sekiz katı ya da sekiz kapısı.
Seküş: Sekiş, sekme, sekerek yürüme
Selbi[Selbihan-Selbinaz]: Ercişli Emrah'ın sevgilisi, Erciş kalesinin başbuğu Miroğlu'nun kızı.
Selvağacı: [Selvi ağacı, selvi dalı]: İnce uzun boylu.
Sema: Gökyüzü.
Semek: Balık.
Seninnen: Seninle.
Sennen: Senden, seninle.
Sentekin: Senin eşin, senin gibi.
Ser çeşme: Suyun başı.
Ser: Baş, tepe, uç.
Ser: Baş.
Seraser: Baştan başa.
Serencam: Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise.
Sergerden: Başı dönmüş, şaşkın.
Sermest eylemek: Serbest eylemek, sarhoş etmek, başını döndürmek.
Server: Reis, baş.
Servi hôban: Uzun boylu güzel.
Serv-i-revan: Uzun boylu sevgili, boyu selviye dönüşmüş, boyu selviyi andıran.
Settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.
Sevdügüm: Sevdiğim, sevgilim.
Sevecen: İçten seven, koruyarak seven, şefkatli.
Sevennerin: Sevenlerin.
Seversez: Severseniz.
Sevli: Selvi, Selbi.
Sevmeginen: Sevmekle, sevmek ile.
Sevülmek: Sevilmek.
Sevülür: Sevilir.
Seyrakıp: Rakip, karşıt olan kötü kişi.
Seyran eylemek: Gezmek, gezinmek.
Seyran: Seyran, gezme, gezinti.
Seyrana çıhmak: Gezmeye, gezintiye çıkmak.
Seyrana düşmek: Gezintiye çıkmak.
Seyreylemek: Seyretmek.
Seyreylemiş: Seyretmiş, seyreylemiş.
Seyrine varmadan: Görmeye gitmeden, görmeye doymadan.
Seyrine varmak: Görmeye gitmek.
Seyyah: Gezgin, gezmen.
Seyyat: Avcı.
Seza: Layık.
Sıdk ile: İçtenlikle.
Sıdk: 1. Doğruluk, gerçeklik. 2.İçten bağlılık.
Sıdk: Kalp temizliği, ahdına sadık olma, samimi.
Sıdkınan: Doğru olarak, içtenlikle.
Sığamak: Sıvazlamak, okşamak.
Sındırmak: Kırmak, koparmak.
Sınık: Kırık.
Sırat mizan: Doğru yol.
Sıratü'l-müstakim: Doğru yol.
Sırdaş: Sır ortağı, sır saklayan.
Sırma: Gümüş tel, altın yaldızlı gümüş tel.
Sırr-ı yezdan: Tanrı Sırrı.
Sırrım: Sırrımı.
Sızıldanmak: Sızlanmak, yakınmak, sürekli yakınmak.
Sim ü zer: Altın ve gümüş.
Sim: Gümüş, gümüş, tel.
Simizer: Sim ü zer, gümüş ve altın.
Sin I: Mezar, gömüt.
Sin II: 1. ''S'' harfinin Arap abecesindeki adı. 2.Arap abecesinin on ikinci, Fars ve Osmanlı abecesinin on beşinci harfi.
Sin: Çin.
Sina: Sine, göğüs.
Sine: Göğüs, gönül, yürek.
Sine: Göğüs, kalp, iç.
Singirlenmek: Gerdanın sineye doğru güzelliğini bozmayacak bir ölçüde inmesi.
Sipin vahtı: Dua, yakarma zamanı; alatan; tan yerinin ağardığı zaman.
Sitem: 1. Bir kimseye, yaptığı güce gidecek bir eylemin ya da söylediği sözün yarattığı kırgınlık v.b. olumsuzlukları öfkelenmeden belirtme. 2. Haksızlık, eziyet.
Sitemkar: Sitem eden, sitemli, sitem taşıyan zulum ve haksızlık eden.
Somat: Şölen sofrası, sofra.
Sona: Suna, dişi ördek.
Sorak: Merak, düşkünlük.
Soraram: Sorarım.
Sormak: Emmek, sorumak, soğurmak,
Sökel düşmek: Halsiz düşmek.
Söylerem: Söylerim.
Söylüyüm: Söyleyeyim.
Sözün sayı: Sözün doğrusu.
Sözüni: Sözünü.
Sufra: Sofra.
Sulb: Soy , sülale, zürriyet.
Sücut etmek: Secde etmek.
Sücut: Secde.
Südkar: Şeker .
Süheyl: Süheyl yıldızı, sevgili.
Süleyman: Kur'an'da anılan peygamberlerden biri, İncil'de de adı geçen İsrail kıralı (İ.Ö.970-93 1 arası
. Kur'an'ın bir çok ayetinde Süleyman peygambere verilen iistiin güçler, ilalıi nİnıetier ve saltanattan söz edilir. Kur'an'a göre Süleynıan, Davut peyganıberin oğludur. Süleylan peygamberin kuşların dilini bildiğine, rüzgara ve cinlere hükmettiğine inanılır. Divan ve Halk şairleri, Süleyman peygamberin doğa üstü güçlerine ve kudretli yüzüğüne (Mührü Süleyman) şiirlerinde telmih yoluyla, sıkça değinirler. Divan ve Halk şiirinde Süleyman peygamber kuvvet ve kudret örneği olarak işlenir.
Sümme veçhullah: Allah'ın.
Sünnet: Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli davranışlarının ve değişik konularda söylemiş olduğu sözlerin tümü. İbadet yönünden sünnet, farz olan nazalardan önce ve sonra kılınan namazlardır.
Süresen: Süresin.
Süryani: Eski Suriye halkında, Samilerin Arami kolundan olan.
Süsen: Süsen Çiçeği.
Süz: Süzülerek.
Süzmege: Süzmeye.
Süzük: Süzgün, baygın.